Depresif kişilikler olumsuz duygulanımlarının büyük bir bölümünü diğer kişilerden uzakta tutup kendilerine yöneltirler. Bu da gerçekte olan eksiklikleriyle tamamen orantısız bir şekilde kendilerinden nefret etmelerine neden olur. Nefret ve eleştirilerini dışarıya değil de içeriye doğru yönelttikleri için, genellikle, cömert, duyarlı ve hatalar karşısında anlayışlıdırlar ve diğer insanlar tarafından sevilen kişilerdir.
Freud’a göre depresif hastanın kendine yönelik suçlamaları genellikle kişinin kendisine karşı değil de sevilen, (anne, baba, bakımveren), bir zamanlar sevmiş olduğu ya da sevmesi beklenilen başka kişilere karşıdır. Kişinin kendisine yönelttiği suçlamaları temelde ötekine karşıdır ve ötekinden de kendisine aktarılmıştır. Aslında onun için bencil olan, hayal kırıklığına uğratan o sevdiği kişidir ama bunu kendisi yöneltmiştir (Freud, Yas ve Melankoli).
Aşırı kırılgan olabilirler çünkü kendilerinin kötü ve suçlu olduklarına inanmaya her zaman hazırlardır. Yapıcı bir eleştiri, nazik bir reddetme bile iç dünyalarında büyük bir tahribata yol açarak onları yaralayabilir. Veya aldıkları övgüyü ciddiye alamaz, önemsiz görürler. Gerçekten art niyetli saldırılara maruz kaldıklarında bile bunu hak etmediklerini düşünemez ve öfkelenmezler.
En temelde kendilerinin kötü olduklarına inandıkları için bencilliklerinin, rekabetlerinin, kendini beğenmişliklerinin, kibirlerinin, öfkelerinin, hasetlerinin ve şehvet duygularının kötü olduğunu düşünüp bundan üzüntü duyarlar. Tüm diğer duygular gibi yaşanması oldukça insani olan bu duyguları sapkın ve tehlikeli olarak görürler.
Reddedilmiş olduklarına, reddedilmeyi hak etmiş olduklarına ve reddediliyorlarsa da kendi hatalarının buna yol açtığına ve başka bir insan onları yakından tanırsa tekrar reddedilmelerinin kaçınılmaz olacağına yönelik bilinçdışı bir inanç geliştirmişlerdir. Bu kişiler ile çalışan terapistler, görüşmelerde aslında sıklıkla kişinin içselleştirdiği eleştirel sesle konuştuğunu fark edebilirler.
Örneğin “iyi biri olsaydım başıma bunlar gelmezdi, ben bunu hak ettim, bir işi de beceremiyorum” gibi söylemler genellikle kişinin içselleştirdiği eleştirel nesneye (anne, baba, dede vs) aittir. İçselleştirilen sevilen kişinin olumlu özellikleri genellikle sevecen şekilde hatırlanırken, olumsuz olanları ise kendisine ait olarak deneyimlenir.
Depresyondaki kişi için kötü olan kendisi, iyi olan ötekidir.
Depresif kişilerin doyum arayışı çoğunlukla oral niteliktedir; yemek yemek, sigara ve alkol kullanmak, konuşmak, öpüşmek ve benzeri doyum alanlarına yatkınlardır.
Dış dünyada yaşanan bir kayıp (ölüm, ayrılık..), üzüntü veya yas olarak deneyimlenemez de.. iç dünyalarında bir kayıp olarak deneyimlenerek büyük bir tahribata yol açar. Bu da yas tutulmasına engel olarak depresyona neden olabilmektedir.
Yaşadıkları yoğun suçluluk duygusu ile baş etmek için hayırsever etkinliklere sıklıkla katkıda bulunurlar.
Depresif kişiliğin gelişmesinin nedenleri;
Kişinin erken dönemde uyum sağlama kapasitesini aşan hayal kırıklıkları, ayrılıklar veya kayıplar yaşaması,
ani veya çok erken bir şekilde memeden kesilmiş olması,
ebeveynlerinden birinin depresyon yaşaması,
annenin çocuğun ayrılma girişimlerine hazır olmaması, engellemesi ve ayrılma girişimlerinden dolayı suçlu hissettirmesi,
eleştirel ve suçlayıcı söylemler ile büyütülmüş olması örnek verilebilir.
Bu kişilerle yapılacak terapi çalışmasının büyük bir bölümünü; Kaçınılmaz olarak reddedilecekleri şeklindeki yaşadıkları varsayımlarının ve bunu önlemek için girilen iyi olma çabalarının analiz edilmesi, Ayrılma deneyimlerine verilen tepkilerin araştırılması ve yorumlanması, Gerçekte olandan yoğun yaşanan suçluluk duygularının ve eleştirel içsel nesnelerinin yeniden ele alınarak gerçekçi bir konuma çekilmesi oluşturur.
‘Depresif kişilerin gerçekten ihtiyaç duydukları şey kesintisiz bir ilgi ve sevgi değildir. İhtiyaç duydukları şey, terapistin bir ayrılıktan sonra geri döndüğünü görme deneyimidir. Spesifik olarak söyleyecek olursak; depresif hastalar, açlıklarının terapisti kalıcı şekilde yabancılaştırmadığını ve terk edilmiş olmaya duydukları öfkelerinin ilişkiyi tahrip etmediğini bilme ihtiyacını duyarlar. Bir insan bu dersleri bir kayıp deneyimini yaşayıp buna dayanmadan öğrenemez.’
Kaynak: Nancy Mc.Williams, Psikanalitik tanı, sf 277-302.