Psikanalitik Açıdan Panik Bozukluk: Nedir ve Nedenleri Nelerdir?
Panik bozukluk, bireyin öngörülemeyen bir anda yoğun korku ve fiziksel semptomlarla dolu panik atakları yaşadığı bir rahatsızlıktır. Bu ataklar genellikle kalp çarpıntısı, nefes darlığı, göğüs ağrısı, ölüm korkusu ya da kontrolünü kaybetme hissi gibi semptomlarla kendini gösterir. Panik bozukluk yaşayan bireyler, atakların yeniden olması korkusuyla yaşamsal alışkanlıklarında kısıtlamalara gitme eğilimi gösterirler.
Psikanalitik teoriye göre panik bozukluğun temelinde, bilinçdışına itilmiş ya da bastırılmış duygusal çatışma ve kaygı yatar. Freud’un kaygı teorisi, bu bozukluğun derinliklerini anlamak için bir başlangıç noktası sunar.
Psikanalitik Perspektifte Panik Bozukluk
- Bastırılmış Duygular ve İçsel Çatışmalar Psikanalitik yaklaşıma göre, panik bozukluk, bilinçli zihnin çatışmalı ya da kabul edilemez bulduğu duyguları bilinçdışına bastırmasıyla ilişkilidir. Bu duygular çoğunlukla öfke, korku, şefkat ya da cinsel arzular gibi toplumsal ya da kişisel olarak kabul görmesi zor olan hislerdir. Bastırılan bu hisler, bilinçdışında yoğun bir baskı yaratır ve bir panik atağı şeklinde beklenmedik bir anda ortaya çıkar.
- Ayrılma Kaygısı Psikanalitik kuram, panik bozukluk ile ayrılma kaygısı arasındaki ilişkiye önem verir. Çocuklukta, ebeveyn ya da bakıcıyla olan bağlanma ilişkisinde yaşanan bir kopma veya sağlıklı bir biçimde ayrışamama, ileriki yaşamda panik ataklara zemin hazırlayabilir. Kışı, ayrılık ya da kayıp yaşama olasılığı karşısında şiddetli bir kaygı geliştirir ve bu kaygı zamanla panik bozukluğa dönüşebilir.
- Kontrol ve Güvensizlik Duygusu Psikanalitik açıdan panik bozukluk, bireyin dış dünyayı kontrol etme ihtiyacı ile bilinçdışındaki güvensizlik hissi arasındaki çelişkiden kaynaklanabilir. Birey, hayatının belirli alanlarında kontrol kaybı ya da tehdit algıladığında bilinçdışındaki bu kaygılar panik atak olarak dışa vurabilir.
Psikoterapide Panik Bozukluk İle Nasıl Çalışılır ?
Psikoterapide diğer semptomlarda olduğu gibi Panik Bozuklukta da benzer şekilde semptomun ortadan kaldırılması ilk hedeflerden biri değildir. İlk olarak bireyin kişilik yapılanmasının, çocukluk çağı yaşantılarının, güncelde yaşadığı temel korkularının anlamlandırılması üzerine çalışılır. Psikoterapinin ilerleyen süreçlerinde kişinin rüyaları, seasnta serbest çağrışım ile anlattıkları, terapist ve hasta arasındaki ilişkide ortaya çıkan aktarım üzerinden kişinin temel çatışmaları keşfedilir ve yorumlanabilir hale gelir. Ayrıca panik bozukluk yaşayan kişilerin benlikleri nispeten daha zayıftır, oldukça kaygılı ve telaşlılardır dolayısıyla yaşamın getirdikleri karşısında hızlıca paniğe kapılan kişilerdir. Dolayısıyla Psikoterapinin en temel amacı kişinin benliğinin güçlenmesini, problemlerle baş etme kapasitelerini arttırmaktır.
Sonuç
Panik bozukluk, sadece biyolojik ya da davranışsal bir fenomen değil, aynı zamanda bireyin bilinçdışı dünyasıyla yakından bağlı bir durumdur. Psikanalitik terapi, bu bilinçdışı çatışmaların anlaşılması ve bireyin yaşamsal kaygılarını fark etmesi için bir araç sunar. Panik bozukluğun üstesinden gelmek için bireyin içsel dünyasının derinlemesine incelenmesi ve ruhsal olarak güçlenmesi böylece yaşamın getirdiklerini taşıyabilme kapasitesinin arttırılması hayati bir önem taşır.