“Bir kişiyi özlersiniz ve bütün dünya ıssızlaşır…”
Jean-Louis Fournier
Bu ulaşılamaz olan durum bebekken annemiz veya bakım verenimiz ile aramızdaki en erken ve yoğun duygusal yakınlığımızdır. Bu dönemde annemizle aramızda sözsüz bir yakınlık vardır ve onun tarafından kendimizi anlatmaya çabalamadan da tam olarak anlaşılmış olma deneyimi yaşamışızdır veya yaşamış olmamız gerekir.
Psikanalist Melanie Klein’a (1963) göre yalnız hissettiğimizde de aslında bu sözsüz yakınlığı ve kelimeler olmadan da tam olarak anlaşılmış olduğumuz deneyimini özleriz ve ararız. Bir öteki ile bir olma, ayrı olamama deneyimimizi özleriz.
Yalnızlık hissi hepimizin yaşamımız boyunca deneyimlemeye devam edeceği zorlayıcı bir duygudur ve attığımız adımların çoğu da bu ızdırabı hafifletmeye yöneliktir.
Bunu bazılarımız içsel fantezi dünyasında o özlemini duyduğu ilişkiyi canlandırarak hafifletmeye çalışır, bazılarımız da dış dünyasında zamanında yaşadığı bir olma hissini, tam olarak anlaşılmış olma hissini yaşatacak kişileri arayarak hafifletmeye çalışır, bazılarımız da çareyi madde kullanımında veya yemek yemekte bulur.
Oysa bu yollar da bizi hayal kırıklığına uğratabilecektir çünkü fantezi dünyamızda deneyimlediğimiz de, dışarıdaki ilişkilerimizi yüklediğimiz beklenti de gerçekçi değildir.
Yetişkinler dünyasında hiç kimsenin bir başka yetişkini sözsüz bir şekilde tam olarak anlayacak ve onu sürekli olarak yatıştıracak kadar gücü de yoktur.
Bu gerçekliğin kabulü ötekilere beklentimizi de gerçekçi bir tarafa çekerek hayal kırıklığımızı hafifletebilir, yalnızlık hissimizi de yatışabilir.
Kaynak
Melanie Klein, On the sense of loneliness (1963).
Klinik Psikolog Efşan Yalçın