Utancın bizi olmak istediğimiz halimizle karşılaştırdığını,
Bizi bizimle, bizim için nelerin önemli olduğuyla, nelere değer verdiğimizle, zevklerimizle, ahlaki anlayışımızla tanıştırdığını..
Utandığımız anlarda insanlara sadece eksikliğimizin değil aynı zamanda ahlaki ve varoluşsal ideallerimizin görünür olduğunu, bunun onlara ‘yaptığım veya yapamadığımdan ibaret değilim, ben bundan daha fazlasıyım’ demenin bir yolu olduğunu bilseydik.. ondan kaçmak yerine utancımızın peşinden gidebilirdik.
Utanç duymayı ızdırap haline getirenin aslında, kendimize ulaşılması mümkün olmayan idealleri dayatmak olduğunu, bu idealin peşinden sürüklenirken olan ve olabilecek olan halimizi hiçe saydığımızı, o ideale uyum sağlayamadığımız her an bizi korkunç bir manzaraya yerleştirmesinden kaynaklandığını bilseydik, utancımızla değil gerçekçi olmayan ideallerimizle ilgilenirdik..
Sonuç olarak bir performans sanatçısının sahnede ayağı takılıp tökezlediğinde duyduğu utanç yeni bir hedef belirlemesini ve böylece kendisinin en iyi versiyonuna ulaşmasını da sağlayabilir, bir daha hiç sahneye çıkmamasını da.
Adam Phillips’den;
“Utanç olmayı istediğimiz kişiye dair korkunç bir hatırlatıcıdır.”, “Kim olduğunu veya kim olmak istediğini bilmeyen birisi utanç hissedemez”