Aşırı Alınganlık: Dış Dünyanın Gerçek Duvarına Çarpmak
Birisi tarafından eleştirildiğimizde, bizimle alay edildiğinde veya bize dair olumsuz bir duruma işaret edildiğinde yaşadığımız aşırı alınganlık anları, aslında birer narsisistik kırılma anıdır. Bu yazı, “İnsan neden eleştiriye tahammül edemez ve aşırı alınganlık gösterir?” sorularını, klasik açıklamalardan uzak, daha derin bir psikanalitik zeminde ele alıyor.
Yazı içerik bakımından yoğun ve sarsıcı olabilir; ancak dikkatli bir şekilde anlamaya çalışıldığında, kişinin kendi ruhsallığına dair bir ışık tutabilir.
Alınganlık, dış dünyanın acıtıcı gerçek duvarına çarptığımızda yaşanır. Bu duvara yalnızca eleştirildiğimizde değil; çok isteyip de elde edemediğimizde, bir fırsatı kaçırdığımızda, sevilmediğimizi hissettiğimizde veya başarısız olduğumuzu düşündüğümüz anlarda da çarparız. Çünkü alınganlık, narsisistik kırılma anının başka bir yüzüdür ve yaşamın birçok alanında tekrar tekrar ortaya çıkar.
Narsisistik Kırılma Nedir? “Ben” ve “Ben İdeali” Arasındaki Mesafe
Narsisistik kırılma, en temelde, bir şeyin hayal ettiğimiz gibi olmadığı anda yaşadığımız hayal kırıklığıdır; hayalimizdeki ile gerçek arasındaki mesafedir. Psikanaliz buna “Ben” ile “Ben İdeali” arasındaki mesafe der.
- Ben (Ego): Olduğumuz, mevcut halimizdir.
- Ben İdeali (Ego Ideal): Olmak istediğimiz kusursuz versiyonumuzdur.
Narsisistik kırılma, “Ben”in “Ben İdeali”nden uzaklaştığı anda yaşanan sarsıcı deneyimdir. Öz saygımız, bu iki yapı arasındaki mesafeyi ne kadar kapatabildiğimize bağlıdır.
İnsan yaşamı boyunca bu mesafeyi kapatmaya çalışır. Bir sanatçıyı sanatçı yapan da bu çabadır; sanatçı, eserlerine kendi ben idealini yansıtır. İnsanlar sanatçının kendisini değil, onun ideal hâlini görürler. Bu nedenle sergilenen herhangi bir eserdeki eksiklik, kusur ya da eleştiri, kişinin benliğine yönelmiş bir saldırı olarak hissedilir.
Neden Alınırız? Utanç ve Savunma Mekanizması
Eleştiri anında yaşanan kırılma, kişiyi savunmaya iter: kızgınlık, kırgınlık, küsmek veya pasif-agresif tutumlar. Yani alınganlık, algılanan bir saldırıya karşı geliştirilen bir savunmadır.
Bu anlara neredeyse her zaman yoğun bir utanç eşlik eder.
Bu, psikanalitik olarak “suçluluk”tan farklı bir duygudur. Suçluluk bize “yaptığımızın” yanlış olduğunu söylerken, utanç bize varoluşumuzun kusurlu olduğunu fısıldar. Utanç, idealimizden ne kadar uzaklaştığımızı gösteren acı verici bir işarettir.
Narsisistik Kırılmanın Beklenmedik Faydası: Benliği Düzenlemek
Utancın, bize hedefi (Ben İdeali’ni) yeniden hatırlatan bir sinyal olduğunu fark edebilirsek, verdiği rahatsızlığa rağmen tahammül edilebilir hâle gelir. Utanç, ideal olana hiçbir zaman tam anlamıyla ulaşamayacağımızı; ancak mümkün olanı gerçekleştirebileceğimizi hatırlatır.
Bu durumda narsisistik kırılma bir düşüş değil, benliği yeniden düzenleme ve olgunlaştırma ihtimalidir.
Kimler Narsisistik Kırılmayı Daha Sık Yaşar?
Aşırı alınganlık ve eleştiriye tahammülsüzlük belirli ruhsal yapılarda daha yoğun yaşanır:
1. Dış Onaya Bağımlı Olanlar
Öz saygısını içeriden (kendi değer duygusundan) değil, dışarıdan gelen onay ve takdir üzerinden düzenleyen kişiler. Dış gerçekliği kabul etmekte zorlanırlar.
2. Koşullu Sevgi Görenler
Varlığı değil, yalnızca performansı ve başarıları (edimleri) sevilenler. Bu kişiler, kendi değerlerini bir bütün olarak değil, yaptıkları üzerinden deneyimler. Bu nedenle, yapıt eleştirildiğinde sadece eser değil, tüm benlik reddedilmiş gibi hissedilir.
3. İçselleşmemiş Bir Üstbenliğe Sahip Olanlar
Freud’a göre, eğer içsel bir onaylayıcı ve şefkatli ses (sağlıklı bir üstbenlik) çocuklukta yeterince yerleşmemişse, kişi kendi değerini dış dünyanın tepkilerinden okumak zorunda kalır. Dışarıdan gelen onay çekildiğinde, öz saygı da çöker ve narsisistik kırılma kaçınılmaz olur.
Psikanalist Chasseguet-Smirgel bu durumu şöyle açıklar:
Edimler, benliğin bütününü temsil etmez; yalnızca parçalarını dışarıya yansıtır. Bu nedenle, kişinin bütünlüğü dışarıya sunulamaz; yalnızca parçalar üzerinden değerlendirildiği için kırılma kaçınılmazdır.
Benzerlerimizin Rolü: Neden Onların Önünde Kırılırız?
Narsisistik kırılmayı en çok benzerlerimiz olarak gördüğümüz kişilerin yanında yaşarız. Freud’un ifadesiyle: Kişi, kendisine benzer olanda kendisini tanır.
İnsan, kendine dair bilgiyi ve kendi ruhsal benliğinin değerini dışarıdaki aynalardan alır. Kimin yanında utandığımız, kimin eleştirisiyle kırıldığımız, bize aslında içeride hangi benliği korumaya çalıştığımızı gösteren en net işarettir.
Narsisistik Kırılma ve Yaratıcılığın Trajik Bağı
Paradoksal olarak, narsisistik kırılma çoğu zaman yaratıcı enerjiyi tetikler.
İnsan, ben idealiyle ben arasındaki o acı verici mesafeyi, yaratarak dayanılır kılmaya çalışır. Sanatçı, idealini eserine yansıtır ve bir nevi eserin ardına gizlenir.
Ancak eser, ötekilerin onayına bağımlı hâle geldiğinde, kırılma riski yeniden ortaya çıkar. Eğer kişi iç dünyasında kendine dair sarsılmaz bir değer duygusuna (içselleştirilmiş şefkatli bir anne imgesine) zaten sahip olsaydı, üretmek bir zorunluluk değil, özgür bir tercih olurdu.
Psikoterapide Bu Nasıl Çalışılır? (Ego Kapasitesi ve Özsaygı Düzenlenmesi)
Tüm diğer alanlarda olduğu gibi alınganlık da terapide uzun süreli bir çalışmayı gerektirir. Terapide amaç, alınganlığı kontrol etmek değildir. Amaç, özsaygıyı düzenleyen ego işlevlerini terapist danışan ilişkisinde güçlendirmektir.
Aşırı alınganlık, ego’nun dış gerçekliğe temas kapasitesinin sınırlı olduğuna işaret eder. Eleştiri geldiğinde ego, bilgiyi işleyemeden çöker, düşünce değil tepkisellik devreye girer. Bu nedenle kişi, “yanlış yaptım” (davranış) ile “ben yanlışım”ı (varoluş) ayırt edemez.
Terapide çalışılan tam olarak bu ayrımın kurulabilir hale gelmesidir. Terapötik süreçte kişinin ego kapasitesi gelişmesi ve kişinin kendisini bir bütün olarak görebilmesi beklenir. Kişiyi tanımlayan ne bütünüyle eleştiri ne de övgü olduğunda alıngalık da kendiliğinden azalma eğilimi gösterir.
Bunun için üç temel ego kapasitesi geliştirilir: Düşünme kapasitesi (mentalizasyon): Kişi artık eleştiriyi anında kendilik imgesine saldırı olarak almak yerine, “Bu bana ne söylüyor?” sorusunu taşıyabilir hale gelir. Kırılmayı düzenleme kapasitesi:
Eleştiri sonrası çökmenin yerine, kırılmayı tolere edebilen ve dağılmadan sürdürebilen bir ego yapısı gelişir. İçselleştirilmiş şefkatli üstbenlik: Terapötik ilişki içinde kişi ilk kez, yanlış yaptığında da ilişkiyi kaybetmediğini deneyimler.
Bu deneyim, zamanla içsel bir kabul edici figüre dönüşür. Sonuç olarak, kişi artık özsaygısını dışarıdaki onaya göre değil,
kendi içsel değer düzenine göre kurmaya başlar. Bu noktada eleştiri, varoluşa yönelik bir tehdit olmaktan çıkar:
Benlik yıkılmaz, sadece yeniden düzenlenir.
Narsisistik kırılma yalnızca eleştiride değil çoğunlukla bir kayıp yaşandığında ortaya çıkan bir durumdur. İflas süreci, ayrılık, boşanma, başarasızlık, terk edilme, cezalandırılma gibi konum, kişi ve kimlik kayıplarında da ortaya çıkar.
Sonuç: Kırılganlıktan Yaratıcılığa
Aşırı alınganlık, reddedilme korkusu ve utanç duygusu, bizi narsisistik kırılmanın kökenine götürür. Bu durum, özellikle öz saygısını dış onaya göre düzenleyen ruhsal yapılarda daha yoğun ve acı verici yaşanır.
Eğer kişi iç dünyasında kendisine dair bir kabul ve güven duygusu taşıyorsa, dış onay artık varoluşsal bir zorunluluk olmaktan çıkar.
Yine de hiç kimse dış onaya tamamen kapalı değildir; kırılganlığın derecesi, herkesin kişisel ruhsal yapılanmasına bağlıdır. Ve belki de, tüm sanatı, üretimi ve icatları, büyük ölçüde bu kırılan özsaygıyı yeniden kurma çabasına borçlu olduğumuzu unutmamak gerekir.
Kaynak: Ben İdeali, J. Chassseguet Smirgel
Narsisizm İle ilgili diğer yazım için;
https://efsanyalcin.com/narsisizm-nedir/